Minimalizm, 1960’larda Amerika Birleşik Devletleri’nde siyasi ve toplumsal çalkantıların olduğu bir dönemde kendini gösteren bir sanat akımıdır.

Soğuk Savaş’ın gölgesinde geçen 60`lı yıllar, Küba Devrimi, John F. Kennedy ve Martin Luther King suikastları, Vietnam Savaşı gibi olayların, başta ABD olmak üzere tüm dünyada toplumsal bilincin ve politik uyanışın arttığı, savaş karşıtı eylemlerin, işçi ve kadın hakları ile ilgili çok yoğun protestoların, güçlü bir toplumsal uyanışın olduğu bir dönemdir. Minimalizm, işte bu atmosferde İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan melankolik ruh haline karşı bireyin uyanışını ve kendini fark edişini temsil eder.[1]

Başta resim ve heykel olmak üzere edebiyat, sinema, müzik ve mimarlık gibi birçok sanat dalında da kendisini hissettirmiş olan bu akım, eserlerin bütünüyle nesnel ve ifadesiz olması, tasarımın ön planda tutulması ve gerek renk gerekse biçimsel değerlerin en aza indirgenerek estetik bir tavır ile uyumlu ve ahenkli bir şekilde bir araya getirilmesidir.[1] Pek çok sanat dalının yanında gündelik hayatın içinde de karşılık bulan minimalizm, çevresel sürdürülebilirlik kavramını derinden etkilemiştir ve günlük hayatı çevreci tercihler yapmak üzerinden şekillendirmiştir.

Minimalizmin sanatın pek çok dalında yansıttığı sadelik, insan-çevre-sürdürülebilirlik üçgeninde de kendini göstermiştir. Sürdürülebilirlik açısından minimalizm, sanatta izlenen sadeliğin hayata yansıtılmasıdır ve tüketim alışkanlıklarının azaltılmasını, tüketimin ihtiyaçlar düzeyine indirgenmesini savunur. Minimalist yaşam tarzı, böylelikle bireylerin ve toplumun çevresel sorumlulukları üstlenmelerine, kaynakları daha verimli kullanmalarına ve gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmalarına katkıda bulunur. Minimalist yaşam, sadece estetik bir tercihle sınırlı değildir aynı zamanda çevresel sürdürülebilirlik kavramıyla da derin bir ilişki içindedir. Sanat ve sürdürülebilirlik, minimalizm açısından incelendiğinde ortak noktaları sadeliktir. Sadeliğin ifadesi, sanatta aşırılığa kaçmamaktır. Tüketim alışkanlıkları ve temel ihtiyaçların gideriminde de benzer bir tutum izlenmektedir. Bu hayat tarzı, toplum ve çevre için birçok avantajı da beraberinde getirir. Ekonomik ve psikolojik olarak olumlu etkilerinin yanı sıra tüketim çılgınlığının önüne geçebilme potansiyeli açısından da dikkat çekicidir. Sürdürülebilirlikle yakından alakalı olan minimalizm, karbon ayak izinin azaltılması, geri dönüşüm ve yeniden kullanım gibi seçeneklerle çevreye de katkıda bulunur.

Minimalist yaşam tarzı tüketim odaklı bir yaşam biçiminin karşıtıdır. Aşırı tüketimin yapılmadığı, sadece temel gereksinimleri karşılamaya odaklanan, teknolojinin mümkün olduğunca az yer tuttuğu, çevre dostu bir yaşam tarzını ifade eder.[6] Eklenmelidir ki,  Minimalist bir yaşam tarzı, teknolojiden tamamen vazgeçmek anlamına gelmez. Minimalizm, kişinin hayatında yalnızca değer verdiği ve gerçekten ihtiyaç duyduğu şeylere yer vermesini savunan bir yaşam felsefesidir. Bu bağlamda, teknoloji de minimalist bir yaşam tarzında yer alabilir, ancak kullanım şekli ve miktarı önemlidir. Minimalistler, dikkat dağıtıcı teknolojik cihazları ve uygulamaları hayatlarından çıkarma eğilimindedirler. Bu, daha fazla odaklanma ve huzur sağlar. Teknolojinin az yer tutması ile ifade edilmek istenen budur. Bu yaşam biçiminin temelinde basitliği benimsemek, materyallere olan bağımlılıktan sıyrılmak ve anlamsız sahipliğin yerine anlamlı deneyimlere yer vermek yatar. “Anlamsız sahiplik” ya da tüketim çılgınlığı ise bu hayat felsefesinin tamamıyla karşıtı olup, kendini kontrol dışı, aşırı, amaçsız edinim ile belli eder. Amaçsız edinimlerin yarattığı ekonomik zorluklara karşı minimalizm, kişiyi tutumlu olmaya teşvik eder. Mümkün olduğunca tüm ihtiyaçlar, yenileme, geri dönüşüm ve paylaşım yöntemleriyle elde edilmeye çalışılır. Bu nedenle daha kaliteli, dayanıklı ve uzun süre kullanılabilecek ürünler tercih edilir.[2] Özellikle az eşya ile yaşamaları,  satın alma sürecini araştırmaları, yeniden satın almaktansa bozulan eşyaları onarmayı tercih ederek, hatırı sayılır tasarruf sağlamaları, minimalist yaşayan bireyleri birçok gereksiz harcamadan uzaklaştırarak kişisel ekonomilerine  katkı sağlar.[2]

Sadece eşyalarda değil beslenme biçiminde de sadelik yolunu savunan minimalizm, sağlıklı beslenmeyle de uyumlu bir şekilde, vücudu toksinlerden arındırmayı, doğal ve besleyici gıdalarla beslenmeyi savunur. Sağlıklı beslenme, bedeni temizler ve enerji seviyelerini yükseltir, bu da zihinsel berraklık ve iç huzuru sağlar. Bu yaşam tarzı, karışıklıklardan kaçınarak hayatı daha derinlemesine yaşama fırsatı sunar. Azaltılmış materyal, azalan stres ve kaygı ile yaşamak, insanları daha fazla özgürlük, mutluluk ve memnuniyet hissine yönlendirir. Hayatı sadeleştirmek ve önemli olan şeylere odaklanmak, bireyin içsel huzurunu ve dengesini sağlaması için önemli adımlardır. Bu nedenle, minimalizm sadece dışsal değişiklikler getirmekle kalmaz, aynı zamanda içsel dönüşümlere de olanak tanır.

Minimalizm, sadece bireylerin değil, toplumun ve gezegenin de genel çıkarlarına hizmet eden bir yaşam tarzıdır. Bu yaklaşım,  gereksiz tüketim alışkanlıklarını azaltarak, sadece ihtiyaç duyulan şeylerle yetinerek doğal kaynakların korunmasına, atık miktarının azaltılmasına ve karbon ayak izinin düşürülmesine katkı sağlar. Gardıropların içinde yıllardır giyilmeyen kıyafetler, tozlu kitaplıklar ve misafirler için saklanmış yemek takımları, bunların yanı sıra,  aylık yaklaşık enerji tüketimi 5-6 kW/saat[3] değerlerini bulan sauna ve jakuzi sistemleri, plazma TV’ler ve büyük ekranlı LCD TV’ler gibi eşyalar günümüz dünyasında bazı kişilerin sahip olduğu ve evlerinde kullandığı eşyalardır. Oysa bu tür nesneler, farkında olmadan yaşam alanlarını doldururken ev ekonomisini tehdit edebilirler. Ayrıca çevreye ve enerji kullanımına olan olumsuz etkileri de göz ardı edilmemelidir. Bu eşyalar, bilinçsizce alındıklarında gelecekte atık haline gelebilirler. Ayrıca üretimleri sırasında da fazla miktarda hammadde kullanımına sebebiyet vermektedirler. Örneğin, 1 kg pamuk kullanılarak üretilen bir kot pantolonun üretiminde 10 bin 800 litre su, 250 g pamuk kullanılarak üretilen bir tişörtün imalatı sırasında 2 bin 700 litre su ve 1 kg deri kullanılarak üretilen bir ayakkabının üretiminde 16 bin 600 litre su kullanılmaktadır.[4] Avrupa Birliği’nin verilerine göre, ortalama bir insan yılda yaklaşık 537 kg atık üretmektedir. Bu, sadece Avrupa’da neredeyse 410 milyon ton atık oluştuğu anlamına geliyor. Gereksiz tüketimin azaltılması sonucunda ortaya çıkan atık miktarı da büyük ölçüde azalacaktır.[5] Uygulanabilecek başka bir önlem ise kişi sayısı ile doğru orantıda olan büyüklükte bir evde yaşamaktır. Bu, ısıtma, aydınlatma ve diğer ihtiyaçlar için kullanılan enerji miktarını önemli ölçüde azaltabilir. Bir diğer kavram ise kaliteli, uzun ömürlü ve sürdürülebilir ürünler kullanmaktır. Bu da dayanıklı malzemelerin kullanılması ve daha uzun süre dayanabilen eşyaların seçilmesi anlamına gelir. Bilindik yapı malzemeleri yerine bambu veya doğal taşlar, birçok temizlik malzemesi yerine kabak lifi, çok amaçlı bir mikrofiber bez sürdürülebilir materyallerdir. Minimalist bir yaşam tarzı, ihtiyaç duyulan eşyaların sıklıkla ikinci el veya geri dönüştürülmüş malzemelerden seçilmesini teşvik eder. Bu da yeni ürünlerin üretiminde kullanılan kaynakları azaltabilecek olan bir başka tercih olacaktır. Kitap, elbise ve bisiklet gibi sürekli ve pahalı ihtiyaçlar için ikinci el tercih edilebilir. Bunu hem fiziksel mekânlar hem de dijital platformlar aracılığıyla gerçekleştirebilmek mümkündür. Ek olarak evlerde bulunan son kullanma tarihi geçmiş tüm ürünleri mümkün olduğunca ayrıştırmak hem geri dönüşüm açısından hem de ev düzeni açısından büyük bir kolaylık sağlayabilir. Buna evlerdeki soslar, kremler, makyaj malzemeleri, ilaçlar ve bunların ambalajları dâhildir. Biraz farkındalık geliştirerek, biraz da tüketim alışkanlıklarımızı değiştirerek aslında minimalist bir yaşam biçimine geçebilmek hiç de zor değildir. Minimalist bir yaşam felsefesine göre gerçekleştirebileceğimiz bireysel eylemler:

  1. Gereksiz tüketimi azaltıp atık üretimini gözetmek,
  2. Enerji tüketimini sınırlandırmak,
  3. Kaliteli, uzun ömürlü ve sürdürülebilir ürünler kullanmak,
  4. İhtiyaç duyulan eşyaları ikinci el veya geri dönüştürülmüş malzemelerden seçmek,
  5. Daha küçük bir evde yaşamak olarak çoğaltabiliriz.

Yukarıda sözünü ettiğimiz adımları atabildiğinizde elinizdeki parayı ne kadar gereksiz şey için harcadığınızı göreceksiniz. Hiç giyilmeyen kıyafetler, yarardan çok zararı olan tüm şekerli ve gazlı içecekler, fast food yiyecekler, başkasında görülüp sırf özenildiği için satın alınan eşyalar, her yıl bir üst modeliyle değiştirilen cep telefonları,  trafiği daha da içinden çıkılmaz hale sokan özel arabalar…Tüm bunları hayatınızdan çıkardığınızda sadece finansal olarak rahatlamayacaksınız. Kendinizi ruhsal ve bedensel olarak daha zinde hissedeceksiniz. Minimalist bir yaşam tarzı ile sadece kendinize değil dünyaya da büyük bir iyilik yapmış olursunuz.

Elif Duru Arslan

By Dergi21