Ekonomi belki de insan faaliyetlerinin en önemlisi olan ve gündelik hayata en büyük etkiyi yapan, temel olarak insan ihtiyaçlarını karşılama sürecinde gerçekleştirilen her türlü uygulamanın bütünüdür. Bu uygulamalara örnek olarak üretim, ticaret, dağıtım ve tüketim verilebilir. Ekonomi uygulamalarının temel amacı toplumsal refahı artırma yönünde olmuştur. Bu amaçla yola çıkan kişi ve kurumların, belirli coğrafi alanlarda doğal kaynakların kullanımını artırmaları ve bu kullanıma ek olarak sanayi ve yoğun teknolojilerin de gelişmesiyle doğal kaynaklar üzerindeki baskılar belirgin hale gelmiştir. Sanayi tesislerinin yoğun olarak bulunduğu bölgelerde zararlı atıklar yoğunlaşmış, artırılma hedefiyle yola çıkılan toplumsal refah azalmaya başlamıştır.[1] Toplumun çevre ve ekoloji bilincinin artması ile bu kişi ve kurumlara baskılar yapılmış ve sonuç olarak ekolojik ekonomi hareketleri ortaya çıkmıştır.

Ekolojik ekonomi bakış açısı, ekonomik faaliyetlerin yol açtığı sorunların yaşamı tehdit eden yönüne dikkat çekerek, insanlığın bütün unsurlarıyla iyi işleyen bir ekosisteme bağımlı olduğunu ve çevresel sorunların hayati derecede ciddiye alınması gerektiğini vurgular.[2] Bazı şirketlerin bu bakış açısını kullanarak yürüttükleri uygulamalar “greenwash” yani yeşil yıkama olarak adlandırılır. Ancak Greenwash adı altında yürütülen uygulamalar sürdürülebilir gibi düşünülse de gerçek farklıdır. Günümüzde greenwash uygulamaları şu şekilde tanımlanmaktadır: “Bir şirketin ya da kurumun pazarlama amacıyla çevreye duyarlı olduğunu iddia etmesi, ancak aslında kayda değer bir sürdürülebilirlik çabası göstermemesi.”[3]

Yeşil yıkama kavramının kökeni, kişinin itibarının temiz kalması için hatalarını gizleme sürecini ifade eden ‘aklama/temize çıkarma (whitewash)’ ifadesinden gelmektedir. Bu nedenle ‘yeşil yıkama’, ürünlerin ya da kurumların kendilerini gerçekte öyle olmasa bile ekolojik olarak hatasız olduklarını ve temize çıkartılmalarını nitelendirmektedir.[4] Yeşil boyama, tüketiciler bakımından ilk başta bir çevre hareketi olarak düşünülse de gerçek doğası, bir reklam stratejisi olmasıdır. Çevre sorunlarının dünya kamuoyuna yansıması, firmalar üzerinde baskılar oluşturmuş ve onları yeşil bir imaj oluşturmaya yönlendirmiştir. 1960’larda ortaya çıkan bu kavram, şirketlerin sürdürülebilir olmayan uygulamalarını tüketicilere çevre dostu ürünler gibi sunarak, toplum baskısını azaltmayı amaçlamıştır.

Yeşil yıkama yapan firmalar, sahici sürdürülebilir yatırımlar yapan şirketleri ve finans kuruluşlarını olumsuz yönde etkileyerek, tüketicilerin şüpheci bir hale gelmesine neden olarak piyasaları sabote edebilmektedirler. Tüketiciler, işletmelerin çevreci iddialarına daha az güvenmeye başladıklarında gerçek çevreci işletmelerin motivasyonları düşecek ve yeşil ekonominin gelişmesi sekteye uğrayacaktır. Bu yanıltmalar arasında tek bir anlama gelmeyen kelimeler ve terimlerin yanlış kullanılması, boyama uygulaması, ürünün tüm unsurları yeşil olmadan ufak detaya dayanarak yeşil olduğu iddiası gibi yöntemler yer almaktadır.[5]

Dünyaca ünlü bir fast food markası, 2018 yılının Haziran ayında çevreyi koruma çabalarının bir parçası olarak plastik pipetler yerine kağıt pipetleri Birleşik Krallık şubelerinde tanıttı. Birleşik Krallık hükümetinin uyguladığı çevre politikasının bir sonucu olarak tanıtılan kağıt pipetler, firma tarafından geri dönüştürülebilir olarak belirtildi. Ancak bir yıl sonra, yerel bir İngiliz gazetesinin haberiyle gerçekler ortaya çıktı. Bu habere göre, çevreci olarak görülen kağıt pipetler geri dönüştürülemiyordu. Ayrıca, yerini aldıkları plastik pipetlerin geri dönüştürülme oranları kağıt pipetlere göre daha fazlaydı. Marka, 2019 yılının Ağustos ayında yaptığı açıklamayla bu durumu kabul etti.

Bu örnekte görüldüğü gibi, tüketicilere sunulan ve kullanmaları teşvik edilen uygulama aslında daha fazla atık oluşturuyor ve çevreye daha çok zarar veriyor. Büyük firmaların uyguladığı bu reklam stratejisinin amacı, kendilerine yönelik baskıyı azaltmak ve tüketicilere yanıltıcı bir güven duygusu aşılamaktır. Yukarıdaki örnek gibi binlerce hatalı uygulama, tüketicilerin sürdürülebilir yaşam isteklerine zarar vermektedir.

Yeşil boyama ile ilgili en büyük skandal 2015 yılında yaşanmıştır. Dünya Otomotiv pazarında saygın bir konuma ve büyük bir müşteri sadakatine sahip olan bir otomotiv markası, ABD’nin Çevre Koruma Müdürlüğü’nün (EPA) yayınladığı bir raporda, dizel araçlarda egzoz emisyon testlerinde hile yapmakla suçlandı. Yayınlanan raporda, araçlara kasıtlı olarak yerleştirilen bir yazılım sayesinde fabrika çıkışlarında yapılan emisyon testlerinde değerlerin bilerek düşük gösterildiği belirtildi. ‘Temiz Dizel’ ifadesini benimseyen ve tüketicilerine en az kirlilik imajı vermek isteyen markanın, bunu gerçekten uygulamaya geçirmemiş olmasına rağmen böyle bir izlenim yaratması, yeşil boyama örneğidir.

Tüketiciler olarak bizlerin temel arzusu, sürdürülebilir bir yaşam modelini benimseyerek doğaya verdiğimiz zararı en aza indirmektir. Ancak, markaların bu tür uygulamaları, bu idealin gerçekleşmesine zarar vermektedir. Firmaların alanında uzman kişilerle gerçekçi politikalar belirlemeleri, bu politikaları dürüst bir şekilde uygulamaları ve sıkı bir şekilde denetlenmeleri gerekmektedir. Biz tüketicilerin büyük ya da küçük fark etmeksizin tüm firmalardan ve denetleyici kurumlardan isteği budur.

Ayşe Zeynep Haliloğlu

By Dergi21